İncirli Cd. No:84, BURSA
0224 328 47 12

Atatürk, Cenazesine Bile Katılamadığı Annesi Zübeyde Hanım’ın Mezarına Neden 12 Gün Sonra Gitmişti?

Everest Bilgisayar - İnternet Cafe - Teknik Servis

Atatürk, Cenazesine Bile Katılamadığı Annesi Zübeyde Hanım'ın Mezarına Neden 12 Gün Sonra Gitmişti?

Atatürk, Cenazesine Bile Katılamadığı Annesi Zübeyde Hanım’ın Mezarına Neden 12 Gün Sonra Gitmişti?

Her zorluğa göğüs geren Zübeyde Hanım’ın vefatının ardından Mustafa Kemal Atatürk’ün neden cenazesinde bulunmadığı sorulan sorular arasındaydı. Kimi gazetelerde asparagas haberlerle karalama kampanyaları sürerken kimisinde de olay, gerçek sebebin dışına itiliyordu.

Vatanını her şeyin önüne koyan Mustafa Kemal Atatürk, biricik annesinin cenaze törenine katılamayarak 12 gün sonra kabir ziyaretini gerçekleştirdi. Ancak bunu ne keyfi için ne de istemediği için yapmıştı. Bizlere “o satıh, bütün vatandır” emrini verirken kendisinin de bu emre sadık kalıp vatan toprağının her ne olursa olsun terk olunmayacağını gösterdi.

Zübeyde Hanım, eşinin görevi sebebiyle zor şartlar altında yaşamış ve erken yaşta dul kalarak tek başına çocuklarını büyütmüştü.

Atatürk’ün aslında 5 kardeşi vardı; ancak biz sadece Makbule Hanım’ı biliyoruz. Çünkü Fatma, Ahmet, Ömer ve Naciye henüz çocuk yaşta hastalanarak yaşamını yitirmişler. Zübeyde Hanım’ın art arda çocuk doğurması, zor şartlar altında yaşaması, genç yaşta çocukların sorumluluğunu alarak dul kalması birçok sağlık sorununu da doğurmuştu.

19 Mayıs 1919’da Atatürk Samsun’a ayak bastığında, annesi Zübeyde Hanım İstanbul’da kalmıştı. İtilaf devletleri ise çeşitli baskılarda bulunmuşlardı.

Gece gündüz durmadan evine baskın yapılmasının yanı sıra Mustafa Kemal Atatürk için duyduğu kaygılar, sağlık durumu zaten iyi olmayan Zübeyde Hanım’ı bir hayli yıpratmıştı.

Milli Mücadele döneminin ateşli bir şekilde yaşandığı dönemde annesinin yanına gidemeyen Atatürk, ona bol bol mektuplar yazarak durumları izahat etmiştir. Bir mektubunda şöyle yazar:

“Bu mektubumu getirecek olan kişi size benim hakkımda istediğiniz kadar bilgi verecektir. Kendisi ile bana bazı elbiselerinizi gönderiniz. Hemşiremin sağlığı nasıldır? Eve herhangi biri tarafından saldırıda bulunuldu mu? Hala orada mısınız? Çocuklar ne yapıyorlar, büyüdüler mi? Ben birkaç güne kadar kongre için Sivas’a gideceğim. Her işittiğinize önem vermeyiniz. Pekala bilirsiniz ki ben yaptığımı bilirim. Netice görmeseydim, başlamazdım. Saygıyla ellerinizden, hemşiremin gözlerinden öperim.”

Mustafa Kemal, Samsun’a doğru yola çıktığında hakkında “idam edildiği” gibi şayialar dolaşıyordu. Bu haberler karşısında Atatürk, çok güvendiği emir eri Halit’i annesinin yanına gönderdi.

Atatürk’ün eri Halit’i karşısında görünce kısmi felç geçiren Zübeyde Hanım; Atatürk’ün, güvendiği kişileri göndermesiyle birlikte İzmit’e geçti. Daha sonra Adapazarı’na geçerek orada oğlu Mustafa Kemal ile görüştü. Birlikte Ankara’ya doğru yola çıktılar ve annesi, Çankaya’da bir eve yerleşti. Fakat hastalığı artan Zübeyde Hanım’ın gözleri şeker hastalığı nedeniyle gittikçe daha az görmeye başlıyordu.

Halide Edip Adıvar, Zübeyde Hanım’ın son günlerindeki görünümünü şöyle anlatır:

“İhtiyar hanımın yüzü ince, hareketli vücudu sıkılgan ifadesiyle Mustafa Kemal Paşa’nın aynıydı. Yetmiş yaşında olmakla birlikte süt gibi beyaz, pembe cildinde tek bir buruşuk yoktu. Çok çabuk öfkelenir olmasına karşın koyu mavi gözlerinde ve ağzında bir şefkat duyulurdu. Beyaz entarisi, ütülü mendilleri, beyaz elleri büyükannemi hatırlatırdı. Tam Makedonyalı bir kadındı.” (Türk’ün Ateşle İmtihanı, s. 220)

Rahatsızlığının artması sebebiyle İzmir’e gönderildi.

Tedavisine burada devam edecek olan Zübeyde Hanım, gittikçe daha da kötüleşmişti. Mustafa Kemal Paşa, annesi vefat etmeden önce İzmir’e gidememiş ancak fotoğraf subayı Esat Bey’i İzmir’e gönderip annesinin son fotoğraflarını çektirmiştir.

14 Ocak 1923 akşamı Zübeyde Hanım vefat etti, Mustafa Kemal ise bazı basın mensupları ile görüşmek için 16 Ocak 1923’te İzmit’e gitmişti. Önce Eskişehir’e gidip ardından Anadolu’nun nabzını yoklayarak İzmir’e annesinin yanına gidecekti fakat yolda annesinin vefat haberini aldı.

Salih Bozok’un aktarışına göre:

“Telgrafımı aldıktan sonra yolu değiştirdiklerini öğrendik. Eskişehir’den bana çektikleri cevabı telgrafta verdiğimiz acı haber beni çok müteessir etti. Merhumun uygun bir şekilde cenaze törenini yapınız. Cenab-ı Hak millete hayat ve selamet versin, buyuruyorlardı. Sonra Paşamız Eskişehir’den geri dönerek Arifiye, İzmit, Tavşancıl, Gebze, Bilecik, Bursa, Alaşehir, Salihli, Turgut, Manisa yoluyla İzmir’e teşrif etti.” (Nezihe Araz, Mustafa Kemal’le 1000 Gün, s. 116)

Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nde cenaze ile ilgili şu bilgilere yer verilmiş:

“Türkiye Büyük Millet Meclis Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Valideleri Hanımın cenazesi dün, öğleden sonra istasyon civarındaki ikametgahlarından kaldırılarak Karşıyaka’da, Gazi Mustafa Kemal Paşa Caddesi’nde, Ferik Osman Paşa Camii’nde muhtazır makbereye defn olundu.”

Mustafa Kemal Paşa, en zor anında bile cenaze törenine katılmayıp sine-i millete sığınmıştı.

24 Ocak 1923’te Bursa’dan ayrılan Paşa, İzmir’e doğru hareket etti. 27 Ocak günü İzmir’e vardığında onu eşraf ve halk büyük bir kalabalıkla karşıladı. Validesinin defnedildiği Ferik Osman Paşa Camii’ne gittiğinde uzun bir müddet annesinin mezarında sessizce durduğu ve ardından dua okuduğu kaydedilir. Küçük bir çocuğun ağıtından da etkilenen Paşa, orada bulunanlara karşı duygu dolu bir konuşma gerçekleştirdi.

“Zavallı annem, millet için ülkü olan İzmir’in kutsal topraklarına bedenini vermiş bulunuyor. Arkadaşlar, ölüm, yaratılışın en tabii kanunudur. Fakat böyle olmakla beraber bazen ne üzüntü verici görünüşler olur. Burada yatan annem, eziyetin, zorlamanın bütün milleti felâket uçurumuna götüren bir keyfi idarenin kurbanı olmuştur. Bunu açıklamak için izin verirseniz acı hayatının belli birkaç noktasını sunayım.

Abdülhamit devrinde idi. 1905 tarihinde mektepten henüz kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımı atıyordum. Fakat bu adım hayata değil, zindana rastladı. Gerçekten bir gün beni aldılar ve baskı idaresinin zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım. Annemin, bundan ancak hapisten çıktıktan sonra haberi olabildi. Ve derhal beni görmeye koştu. İstanbul’a geldi. Fakat orada kendisiyle ancak üç beş gün görüşebildim. Çünkü tekrar baskı idaresinin casusları, cellatları ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi.

Annem ağlayarak arkamdan takip ediyordu. Ben, sürgün yerime götürecek olan vapura bindirilirken benimle görüşmesi engellenen annem Sirkeci rıhtımında ağlıyordu. Menfa hayatım, annemin mevcudiyetinde bir saika tesir yapmıştı; sürgünde geçirdiğim yıllar benden ziyade O’na ıstırap vermişti. Bir nokta daha: Mütareke zamanında Anadolu’ya geçtiğim zaman, yanımda bir adamım vardı. Erzurum’a gelince bu adamı İstanbul’a iade ettim. Annem bu adamın yalnız olarak geldiğini görünce, benim hakkımda halife ve padişah tarafından verilmiş olan idam kararının yerine getirildiğini zannetmiş ve bu zan, kendisini felce uğratmış. Ondan sonra bütün mücadele seneleri onun hayatını acı, üzüntü içinde geçirtmişti. Padişah ve hükûmetinin ve bütün düşmanların daima baskı ve işkencesi altında kalmıştı. İkametgâhı bin türlü bahanelerle ve nedenlerle basılır ve araştırılır, kendisi rahatsız edilirdi. Annem üç buçuk senelik bütün gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi. Bu gözyaşları ona gözlerini kaybettirdi. Sonunda çok yakın zamanda onu İstanbul’dan kurtarabildim. Ona kavuşabildim ki, o artık maddi olarak ölmüştü, yalnız manevi olarak yaşıyordu.

İşte bugün gözlerim yaşlı fakat kalbim müsterih olarak mezarın önünde bulunuyorum. Şüphesiz müteessirim fakat O’nu, hatta hepimizin büyük annesi vatanı, mahv ve harabiye götüren keyfî saltanat artık bir daha avdet etmemek üzere mezar-ı ademe gömülmüştür. Varsın, annem bu toprakların altında yatsın; fakat Millî Hakimiyet ilelebet payidar olsun. Bu hakimiyet, ilelebet devam edecektir. Bu, beni teselli eden en büyük güçtür.”

“Annemin mezarı önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin kazandığı ve elde tuttuğu hâkimiyetin korunması ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız davranmayacağım.”

Annesinin ölümünün ardından İzmir’in yeri Atatürk’ün kalbinde bambaşka bir yer almıştı. Millî Mücadele’nin önemli bir simgesi haline gelen İzmir, şimdi de annesine kucağını açmış bir vatandı onun için. Her ziyarete gelişinde mezara da ayrı ilgi ve alaka gösteren Atatürk, ilerleyen zamanlarda mezarın annesine ait olduğunu gösteren bir taş koydurmuştur.

Vatanın işgal altında olduğu çalkantılı dönemde en değerli hazinesini kaybeden Mustafa Kemal Paşa, vatan ve milletin selameti için bulunduğu görevi terk etmemek maksadıyla annesinin cenazesine katılamamıştı. Onun için uğruna kanlar dökülen bu vatan, kendi canından dahi kıymetliydi. Bizlerin de Türk milletine yaraşır şekilde; Cumhuriyetin bize miras bıraktığı bu topraklar için ilelebet savaş vermemiz ümidiyle.

İ

Atatürk’ün Doğduğu Ev Aslında Selanik’te Değil de Makedonya’da mı?

İ

Cumhuriyet’in 1. Yılında Yaşanan Erzurum Depremi’nde Mustafa Kemal Atatürk Nasıl Bir Yol İzlemişti?

İ

Atatürk Önderliğinde Başlayan ve Kurtuluş Savaşı’nın Kazanılmasında Büyük Rol Oynayan Seferberlik: Tekalif-i Milliye Emirleri Nelerdir?


Yorum yapılmamış

Yorumunuzu ekleyin