İncirli Cd. No:84, BURSA
0224 328 47 12

Tarihin En Büyük Antik Kentleri, Eski Güzel Günlerinde Nasıl Görünüyorlardı?

Everest Bilgisayar - İnternet Cafe - Teknik Servis

Tarihin En Büyük Antik Kentleri, Eski Güzel Günlerinde Nasıl Görünüyorlardı?

Tarihin En Büyük Antik Kentleri, Eski Güzel Günlerinde Nasıl Görünüyorlardı?

Modern insanlar olarak ziyaret ettiğimiz ya da fotoğraflarını gördüğümüz o antik kentlerin zamanında ne kadar etkileyici ve gelişmiş yerler olduğunu tam olarak kavrayamıyoruz. Bu yüzdendir ki o koca şehirleri kuran medeniyetlerin, binlerce yıl önce yaşamış olsalar da aslında ne kadar gelişmiş olduğunu fark edemiyoruz.

Peki insanlık tarihinin en önemli kentleri, bundan binlerce yıl önce acaba nasıl görünüyorlardı? Birkaç dakikalığına bir zaman yolculuğu yapalım ve içindeki her şeyin saf insan gücü ve zekâsıyla inşa edildiği bu büyüleyici şehirlere yakından bakalım…

Ufak bir not: Antik kentlerin geçmişe dair görüntüleri, tasvirlerle uyumlu sanatçı çizimlerinden ve üç boyutlu canlandırmalardan oluşuyor. Dolayısı ile hepsinin birer temsil olduğunu unutmamak gerekir.

Labirent gibi bir saraya ev sahipliği yapan Knossos Antik Kenti

Knossos Antik Kenti, Girit’te bulunan ve milattan önce 2000’li yıllarda Minos Uygarlığı’na başkentlik yapmış büyük bir antik kent ve saray yapısından oluşuyor. Sarayın tarihi her ne kadar MÖ 2000’li yıllara dayansa da Knossos bölgesinde MÖ 7000’li yıllardan itibaren yaşam olduğuna dair pek çok kalıntı var. 

Uzun yıllar boyunca büyük bir yaşam alanı olarak kalmayı başaran bu antik kent ve en önemli yapısı olan devasa sarayın, MÖ 1100’lü yıllarda terk edildiği düşünülüyor. Arada geçen zamanda ise sarayın depremler sebebiyle yıkılıp yeniden inşa edildiği düşünülüyor. Kuzeyden güneye 5 kilometre, doğudan batıya 3 kilometrelik alan boyunca uzanan geniş bir bölgede yerleşim yerleri bulunuyor. Saray ise 14.000 metrekarelik bir alanı kaplıyor…

Önce sarayın ve kentin şimdilerde nasıl göründüğüne bakalım;

Knossos eskiden ise heybetli sarayı ve özenli mimarisiyle böyle görünüyordu;

On yıllar boyunca dünyanın en büyük şehri olmayı başaran Nineveh

Nineveh yıllar boyu Asurlulara başkentlik yapmış, bu yıllar süresince de yalnızca Asurluların değil dünyanın da en büyük şehirlerinden olmuş bir kent. Milattan önce 7000’li yıllara kadar yerleşim izlerine rastlanan bölgede MÖ 2900’lü yıllardan itibaren şehir gelişmeye ve bölgedeki etkisini artırmaya başladı.

Ancak şehrin esas devri, MÖ 700’lü yıllarda başladı. Şehir bu dönemde büyük meydanlar ve caddelerle genişledi. 12 km’lik uzun surlarla çevrili olan Nineveh şehrinin içinde ise devasa bir saray ve yaşam alanları vardı. Ayrıca tonlarca ağırlıkta dev heykeller de şehrin öne çıkan yapıları arasında yer alıyordu.

Ne yazık ki kentten kalan surlar ve kapılar, IŞİD tarafından yok edildi… Ancak öncesinde şöyle görünüyorlardı;

Eskiden bu şehrin 20 metreden yüksek duvarları, devasa kapıları, tonlarca ağırlıkta dev heykelleri ve büyük meydanlarıyla böyle göründüğü düşünülüyor…

Bir zamanların büyük liman kenti; Ur

Şimdilerde kurak topraklarda, hiçliğin ortasında bir konumda olsa da, Ur, MÖ 6000’li yıllardan itibaren yaşam izlerine rastlanan ve o dönemlerde Basra Körfezi’ne şimdi olduğundan çok daha yakın olan bir bölgede büyüyüp gelişmiş bir antik kent. MÖ 3800’lü yıllardan itibaren büyüyen şehir, Mezopotamya’nın ticari merkezlerinden biri haline gelmiş.

Günümüzde Irak sınırları içerisinde bulunan Ur’un en belirgin yapısı, MÖ 2047-2030 yılları arasında inşa edildiği düşünülen devasa ölçülerdeki ziggurat. Zigguratlar piramitlere benzeyen, tepesinde terası olan büyük tapınak kuleleri ve MÖ 4000’li yıllardan itibaren Mezopotamya’da görülüyor. Bunun dışında 71.000 metrekarelik bir alanı kaplayan şehirde çok sayıda kerpiç ev de bulunuyor. 

Bir Sümer hanedanlığı olan III. Ur Hanedanlığı döneminde kral Ur-Nammu tarafından geliştirilen şehrin mahallelere bölündüğü; bir mahallede tüccarların, bir mahallede ise zanaatkâların yaşadığı düşünülüyor. Ayrıca şehirde ziggurat dışında farklı tapınakların, gelişmiş sulama sistemlerinin, taşkınları engellemek üzere yapıların olduğu biliniyor. Hammurabi Kanunları’ndan yaklaşık 300 yıl önce bilinen en eski kanunlar olan Ur-Nammu kanunları da zamanında İstanbul’da bulunmuş ve Ur Hanedanlığı’na ait önemli bir veri.

Ur kentinden geriye ne yazık ki günümüzde çok kez restore edilen Ziggurat ve birkaç kerpiç ev kalıntısı dışında hiçbir şey kalmamış;

Ur geçmişte ise bereketli toprakların ortasında geniş ve kalabalık bir liman kentiymiş…

Efsane Asma Bahçeleri’yle Mezopotamya’nın en büyük şehirlerinden; Babil

Babil, MÖ 1800’lü yılların sonunda kurulan ve Babil İmparatorluğu’na başkentlik yapan; Mezopotamya’nın en büyük şehirlerinden biriydi. Şehrin parlak günlerinde dünyanın en büyük şehri olduğu; hatta 200 binden fazla nüfusla o dönem için bu kadar kalabalıklaşan ilk şehir olduğu düşünülüyor.

Ancak tabii ki Babil’i pek çoklarımız meşhur ve efsanevi Asma Bahçeleri ile biliyor. Fırat Nehri’nin iki yakasına inşa edilen ve 9 km²’lik bir alanı kaplayan şehrin içinde bir ziggurat, meşhur Babil Kulesi, Asma Bahçeleri, yerleşkeler, büyük meydanlar ve caddeler bulunuyordu. Asma Bahçeleri konusu ise oldukça tartışmalı. Uzmanlar meşhur Asma Bahçeleri’nin iddia edildiği gibi Babil’de değil, yukarıda da yer verdiğimiz bir başka Mezopotamya şehri olan Nineveh’te olduğunu ileri sürüyor…

Babil, günümüzde restore edilmiş bazı sur, ev ve kapı kalıntılarından ibaret;

Babil bundan binlerce yıl önce ise böyle bir şehirmiş;

Eski Mısır’ın büyük başkenti Memfis

Milattan önce 3100’lü yıllarda kurulduğu düşünülen, uzun yıllar Eski Mısır’a başkentlik etmiş bu büyük ve ihtişamlı şehir, günümüze kadar kalmış piramit, dev heykeller ve kalıntılarla halen daha dikkat çekici.

Dünya Mirası Listesi’nde bulunan şehir, binlerce yıl önce Eski Krallık döneminde kuruldu ve yıllar boyu Nil Deltası’nın ağzındaki kritik konumu ile önemli bir şehir olarak varlığını sürdürdü.

Şehirden geriye kalanlar, günümüzde kilometrelerce uzanan bölgede açık hava müzesi olarak sergileniyor;

Şehir Eski Mısır’ın büyük başkentiyken, girişindeki altın zirveli sütunları, meşhur devasa beyaz duvarları ve dev heykelleriyle göz kamaştırıyormuş;

Ülkemizin en etkileyici antik kentlerinden Bergama (Pergamon)

İzmir’İn Bergama ilçesinde bulunan Pergamon Akropolü, MÖ 700’lü yıllardan itibaren yerleşim izlerine ulaşılsa da büyük bir kent olarak MÖ 281-133 yılları arasında Pergamon Krallığı’nın başkenti olduğunda büyük oranda inşa edilmiiş ve gelişmiş.

Günümüzde halen pek çok yapının izlerinin görüldüğü bölge, özellikle sağlık tanrısı Asklepios adına yapılmış eski tedavi merkezi, dev kütüphanesi ve antik tiyatrosu ile dikkat çekiyor..

Pergamon Akropolisi günümüzde böyle görünüyor;

Kent eskiden de şimdi olduğu kadar etkileyiciymiş;

Kütüphanesi ve dev antik tiyatrosuyla ülkemizden bir başka antik kent; Efes Antik Kenti

Yine İzmir sınırları içerisinde yer alan Efes Antik Kenti, belki de ülkemizin en ünlü antik kentlerinden biri. Oldukça geniş bir alana yayılan kentte dev bir kütüphane olan Celsus Kütüphanesi, 24 bin kişilik kapasitesiyle ve eşsiz atmosferiyle antik tiyatrosu ve o dönemde bir liman kenti olmasıyla kritik konumunu uzunca yıllar korumuş. 

Günümüzde de kentin büyük çoğunluğu restore edilmiş yapılar ve yıkıtılar ile etkileyici bir tur şansı sunuyor. Kent, İyon Birliği’nin üyesi olan on iki şehirden biriydi ve ayrıca Hristiyanlar için önemli bir yeri olan Meryem Ana Kilisesi de bölgeyi günümüzde bile özel bir konum haline getiriyor.

Kent günümüzde de etkileyici bir atmosfer sunuyor;

Kent eskiden ise çok daha renkliymiş;

Peki siz hangisinde yaşamak isterdiniz?

İ

Türkiye’nin Dört Bir Yanında Bulunan, Adı Çok Duyulmamış Binlerce Yıllık 25 Antik Kent


Yorum yapılmamış

Yorumunuzu ekleyin